BİR KADIN

Ayşegül Kanat
Oyun ve Senaryo Yazarı

BİR KADIN

 

Genç kadın elindeki çamur topağını hızla yere atar. Ensesine topladığı saçlarından bir tutam saç, tokadan kurtulmuş yüzünün yarısını örtmüştür. Olduğu yerde iyice küçülür. Ellerini yüzünde gezdirir, başını çevirir, odayı seyreder. Her taraf yarım ya da bitmiş, heykellerle doludur. Sağ yanında bir şövalede eskizler… Bir süre onları seyreder. Sonra yerinden kalkar bir kapıdan geçerek, çıktığı yere benzeyen diğer odaya geçer. Burası iç açıcı bir salondur. Çiçekler, kitaplar, insanın gözünü yormayan bir ışık. Duvarlarda tablolar… İşte orada, tam karşısında duruyordu: ÇAKUNTALA… Bir an içini çeker. Sonra salona açılan başka bir kapıdan evin diğer bölümüne geçer, yolu üstündeki tüm ışıkları yakarak. Sanki karanlık onu rahatsız etmektedir. Mutfağa gider. Dolap kapağına uzanır, açar ve bir kadeh çıkarır. Bir an onu seyreder. Zarif bir kadehtir. Dip kısmı oymalı… Hafifçe gülümser, buzdolabına yönelir. Alt rafta kuzu kuzu yatan şarap şişesi onu bekler gibidir. Sessizce ‘merhaba’ der ona. Şişeyi alır, duvarda asılı olan açacağı aranır, bulamaz, bir an nerede olabileceğini düşünür, hatırlar. Onu son kullanışında yerine değil, çekmeceye koymuştur. Ellerine bakar, çamurludur. Mutfak lavabosunda ellerini yıkar, şarabı öyle açar. Mantarın şişeden çıkarken ‘pıt’ yapması da hoşuna gider. Kadehi doldurup, şişeyi dolaba geri koyar. Tüm ışıkları söndürerek salona döner. Salon ışıklarını da söndürür. Yalnızca bir ışık açık kalır: ÇAKUNTALA… O’nun özel aydınlatıcısı vardır. Elinde şarap kadehi tablonun karşısına, özel koltuğuna oturur. Bir yudum şarap içer. Bir şey eksik gibidir. Kadehi sehpaya bırakır, karanlıkta duran pikaba gider, hemen oradadır plağı, onu alır pikaba koyar. Ravel’in Bolero’sunun ilk ezgileri duyulur. Koltuğuna dönerken ortadaki sehpaya çarpar, bir kitap düşer yere… Eline alır. Bakmadan,  ezbere okur:

BİR KADIN….
Soyadı: Claudel
Adı: Camille
Doğum yılı: 8 Aralık 1864
Göz Rengi: Lacivert
Kardeşi: Paul Claudel     vs..vs.

Yerine oturur, kadehini alır, tabloya diker gözlerini…

O kitabı eski kitaplar satan bir kitapçıda bulmuştu… Parlak kapağıyla dikkatini çekmişti. Yeniye benziyordu. Yanılmadığını az sonra anlamıştı: Kitapçı yalnızca eski kitap satmıyor, yeni basımları da satıyormuş. Kapaktaki açıklama hemen sarmıştı onu. Bu kitabı okumalıydı. Parasını ödemiş, paket yaptırmadan çantasına atmıştı. Aynı gece sabaha kadar, dört yüz sayfayı okuyup bitirmişti. 

Her şeyden çok Çakuntala adlı heykel etkilemişti onu. Kitap bir yontucunun, kadın olan bir yontucunun, acıklı öyküsüydü. Yarattığı eserlerin resimleri de vardı. Günlerce yalnız bir tanesine baktı durdu. Öyle ki, boş duvara bile baksa onu görüyordu: ÇAKUNTALA…

“Kaybolan sevgilisini bulunca sevinçten sarhoş olan efsanevi Hint kralı.” Tüm arkadaşlarına günlerce anlattı. Sonra bir gün, Paris’e giden bir arkadaşı, armağan olarak, Çakuntala’nın büyük boy resmini getirdi. Dünyalar onun olmuştu. Efsanevi kralın yüzü… Artık her yerde o yüzü arıyordu.

Karar vermişti. “kitch”  damgası vurulsa da aynısını yapacaktı. Kadını yaratmak kolaydı. O kendisiydi. İş Çakuntala’yı bulmaktı. Aylarca denedi, denedi, denedi… Bolero biter. Yerinden kalkar. Stüdyosuna geçip, ışıkları yakar. Yarattığı esere bakar. Dizlerinin üzerine çökmüş, ayakta duran bir kadının beline sarılan, çıplak, başsız bir erkek bedeni…  Kadının yüzündeki özlem dolu sevgi ifadesi açıkça okunuyor. Bakar, bakar… Sonra, neden başarısız olduğunu keşfeder.  Aşkı yaşamasa da aşkın ne olduğunu biliyordu. Genlerinde vardı bu duygu… Ama yaşantısında bir Çakuntala’sı olmamıştı. O’ nu görünce sevinçten sarhoş olan bir  Çakuntala… Bu yüzden yaratamıyordu onu… Rahatlar… Aletlerinin durduğu raflardan, mermer yontarken kullandığı büyük çekici alır. Son bir kez daha bakar eserine… Çekici kaldırıp, vurur. İlk darbede çamur, darmadağın olur… Sonra ışıkları söndürüp uyumaya gider.

4.10.1998
Küçükesat, Ankara

BİR KADIN

1.EV- (DIŞ-GECE)
Kamera bir sokak lambasının soluk ışığında bir bahçe kapısını gösterir. Kapı kapalıdır. Kapının üstünden aşarak, uzun bahçe yolunu aşar. Bahçenin enini kaplayan ev görünür. Ortadan ikiye bölünmüş gibi yarısı aydınlık, yarısı karanlıktır. Kamera aydınlık bölüme yaklaşır. Önce pencere. Daha sonra, içerisi görüntülenir.

2- EV- (İÇ-GECE)
Kamera odanın içindedir. Bir kaide üzerinde duran heykel kısa bir an görünür. Daha sonra duvarlar… Altında bir tezgâh bulunan raflar. Raflarda, bir heykeltıraşa gerekli her tür donanım.. Boy boy çekiç, keski, kalemler, kitaplar, yarım ya da bitmiş heykeller, Kâğıt ruloları, yerde torbalar ağzı açık… Kil ve alçı dolu. Çamur bulaşığı büyük bir kova. İçinde kurumuş alçı bulaşığı plastik bir leğen. Kamera tekrar heykele yönelir. Bu kez net bir durumda görüntülenir. Gerçek boyutlara yakın yapılmış bir heykeldir. Bir kadın ve ona doğru eğilen başı olmayan, cinsiyeti belirsiz bir heykel. Kaidenin yanında bir kadın kamerayla birlikte yapıtı seyreder. Kamera kadına döner. Yüksek ayaklı bir taburede oturan, saçları ensesinde, bir tutamı tokadan kurtulmuş yüzünün yarısı örtük, umutsuzluğu, çökük omuzlarından belli olan bir kadındır. Kadın, bir süre heykele bakar, elini bezgince yüzünden geçirir. Yerinden kalkar, kamera bir açık kapıyı gösterir. Kadın oradan diğer odaya geçer ve duvarda bir düğmeye dokunur oda aydınlanır. Kamera oda içinde dolaşır. İnce bir beğeniyi yansıtan bir oda. Yalnızca gerekli eşyalar bulunur. Kadın çevresine bakar… Her bir nesneyi ilk kez görürcesine… Tam karşısında bir resim durmaktadır. Ona bir an bakar. Kamera tam boy resmi gösterir. Stüdyodaki eserle olan benzerliği vurgulanır. Kadın salona açılan bir başka kapıya yönelir, yolu üzerindeki tüm ışıkları yakarak mutfağa gider. Buzdolabını açar. Yatık durumda duran şarap şişesini alır. Henüz açılmamış bir şişedir. Tirbuşonu aranır, bir çekmecede bulur. Ellerine bakar, çamurludur, mutfak lavabosunda ellerini yıkayıp, şişeyi öyle açar. Dolaptan aldığı bir kadehe şarap doldurur ve şişeyi özenle buzdolabına koyar. Tüm ışıkları söndürerek salona geri döner. Salon ışıklarını söndürüp bir başka düğmeye basar. Bir ışık yalnızca o tabloyu aydınlatmaktadır. Resmin karşısına düşen koltuğa oturur. Bir şey eksikmiş duygusu belirir yüzünde. Kadehi, yanındaki sehpaya bırakıp, köşedeki pikaba gider. Kapağını açar. Bir long-play’i pikaba yerleştirip düğmesine basar. Ravel’in Bolero’sunun ilk ezgileri duyulur. Koltuğuna dönerken, sehpaya çarpar, bir kitap düşer yere. Eline alır. Kamera yakın çekim yapar. Kapak net bir şekilde okunur:

BİR KADIN
Soyadı: Claudel
HEYKELTRAŞ
Adı: Camille
Doğum yılı: 8 Aralık 1864
Göz rengi: Lacivert

Yerine oturur, Tabloya diker gözlerini… Kamera tabloya yaklaşır, resmin adı altındadır: ÇAKUNTALA  (Saküntala)

3- KİTAPÇILAR SOKAĞI -DIŞ -GÜNDÜZ ( FLASH BACK)

Kamera eski kitaplar satan kitapçıların olduğu bir sokaktadır. Sonra kadına odaklanır. Kitap sergenlerini birlikte dolaşır. Kadın kitapları karıştırır, okur, bırakır… Üstünde bir kadın resmi bulunan bir kitap ilgisini çeker. Kamera yakınlaşır, kitabı gösterir. ” Bir Kadın ” (2.Bölüm-Kitap sahnesi aynı şekilde gösterilir.) Kadın kitabı alır, parasını verir.

4- EVE DÖNÜŞ-ARABA SAHNESİ- FLASH BACK DEVAM

Kamera park yerine kadar kadını izler. Kadın arabasına biner. Kısa bir yolculuk. Kamera  sağlı sollu yol kenarlarını hızlı bir şekilde gösterir. Araba bir bahçe kapısında durur. Kadın inip, kapıyı açar, tekrar arabaya binip, bahçeden içeri girer. Eve girinceye kadar kamera düzenli bahçeyi gösterir. Sonra evin içini..Salon ve stüdyo çok çabuk ,kayarcasın sergilenir.Kadın elindekileri bırakıp koltuğuna oturur. Kitap elindedir ve okumaya başlar.(Sahne kararır.)

5- ÇAKUNTALA- FLASH BACK– BİR SÜRE SONRA- EV- İÇ-GECE

Kadın salon duvarına bir tablo asmaktadır. Kamera tablo üzerine yoğunlaşır. Tablo önce terstir. Sonra düzeltilmiş durumu. Bu Çakuntala’dır. ( bir kamera oyunuyla tablodaki kadının yüzü kendi yüzü olur) Kadın birkaç adım uzaklaşıp seyreder. Yüzünde mutlu bir anlatım vardır. Stüdyoya geçer. Kamera, onu, şövaledeki, eskizi, kaide üzerindeki yarım eseri (kadın yüzleri kendi yüzüdür) gösterir.

6-  EV- İÇ- GECE  (İLK GÜN)

Kadın tabloya bakmaktadır. Birden yüzünde bir gülümseme belirir. Bir sorunu çözmüş gibidir. Başını çevirip duvara bakar, kamera, duvarda belli-belirsiz bir erkek yüzü gösterir. Yüz ağır çekimle yok olur. Kadın kararlı bir tavırla stüdyoya geçer. Raftan çekiçleri alır, eliyle tartar. En büyüğünü alıp, diğerlerini bırakır. Sonra yarım heykele yönelir. Bir an durur. sonra çekici kaldırıp, var gücüyle heykele vurur. Heykel birkaç darbede darmadağın olur. Işıkları kapatır. Sokaktan gelen aydınlıkla kamera, yerdeki çamur yığınına odaklanır. Her şey kararır.

17.10.1998
Küçükesat, Ankara