ÜRETİMLE İLGİLİ MİTOSLAR

          Dünyanın her yerinde benzer mitoslar vardır. Evrensel diyebileceğimiz, tanrıları, tanrıçaları anlatır. 

Edith Hamilton:

Eski Yunan’da ölümsüz tanrıların pek faydalı yaratıklar olduğuna inanılmazdı. Zeus, şimşeğini düşüncesizce kullanan, genç kızların peşinden koşan bir tanrıydı; Ares, savaştan, kan dökülmesinden hoşlanırdı; Hera, kıskançlığı tutunca, adalet diye bir şey tanımazdı; Athena da çarpışmaları severdi, Aphrodite, tuzak kurmakta, ağını atmakta pek ustaydı doğrusu. Yakışıklı, güzel tanrılardı bunlar. Serüvenleri de keyifle izlenirdi ama zararlı olmadıkları zamanlarda bile çekilmez, güvenilmezlerdi.

Bu açıdan alınınca, ötekilerden ayrılan iki tanrı vardı; insan türünün en iyi arkadaşıydı onlar. Bereket tanrıçası Demeter ile şarap tanrısı Dionysos. Bolluk ve bereket saçan ölümsüzün, tanrı değil de tanrıça olması akla yakındır. Erkekler avda ya da savaştayken tarlalarda kadınlar çalışırdı; bir tanrıça o kadınların duygularını, yaptıkları işleri bir tanrıdan daha iyi anlardı. Kadınlar da bir tanrıçayı daha iyi anlayabilirlerdi tabii.

Demeter’e adanılan bayram, hasat zamanında yapılırdı. Önceleri tören son derece basitti: Yeni buğdaydan pişirilen ekmek, bölünerek tanrıçaya dualar ederek yenirdi. Sonraları bu tören esrarlı bir tapınıma dönüştü. Büyük bayram beş yılda bir, Eylül ayına gelir, dokuz gün sürerdi. O kutsal günlerde bütün işler bırakılır, şarkılar söylenir, oyunlar oynanırdı. Birçok yazar o şenlikleri anlatmıştır ama tapınakta yapılan asıl tören hakkında hiç bilgimiz yoktur. Çünkü törene katılanlar kimseye bir şey anlatmamak için yemin ederlerdi.

(…) Nasıl olmuşsa olmuş, Asma ve Şarap Tanrısı Dionysos, bir yolunu bulup, Eleusis’e girip, Demeter’in yanında yer almıştır. Ama garipsenecek bir şey değildir bu; iki ölümsüz de insanların günlük yaşayışlarının bir parçasıydı. Şarabın içilmesi de, ekmeğin bölünmesi de önemliydi insanlar için. Üzümler sıkılmaya götürüldüğünde, hasat zamanı, Dionysos bayramı da yapılırdı.

Demeter ile Dionysos hasat günlerinin mutlu tanrılarıydılar ama ya kışın ne yaparlardı? Kışın acı çekerlerdi onlar, toprak da üzüntülere gömülürdü.

diye anlatır onları.

          Ege’nin öte yakasında Ana Tanrıça başka başka isimler alır. En ünlüsü Kibele’dir Demeter de dâhil olmak üzere hepsi onun şekil ve vasıf değiştirmiş örnekleridir. Öyküler çoğunda aynıdır. Ölüp/dirilme, Bolluk/ bereket törenleri küçük değişikliklerle günümüze kadar gelmiştir. Sünnet, yılbaşı / yılsonu ritüelleri günümüzde de sürmektedir. Nevruz kutlamaları, Muharrem ayı, Meryem Ana hatta Noel Baba hep o eski Kibele kültlerinin devamından başka bir şey değildir.

         “Kibele, O efsanevi tanrıça, her bahar, çılgınca, bir tek erkeğe âşık olur (Burçak AngerAttis’e.”.. Kibele’yi yalnızca Attis rahipleri görebilir. Onlar ana tanrıçaya olan bağlılıklarını, cinsel organlarını keserek göstermişlerdir. Bu tapınım daha sonra şekil değiştirerek, günümüzde “sünnet” olarak devam etmektedir. Evelyn Reed sünnetin “erginleme töreni” olduğunu söyler. Kadın sünnetinin uygulandığı yerler de vardır ama bu işlemin Kibele Kültü ile ilgisi yoktur. Yine Reed’e göre “kadınlara böylesi yabanıl işlemlerin uygulanması, erkeklerin erkeklere, barbarca işlemler uygulamasından sonra.” görülmüştür.

          Bu açıklamalardan sonra bir “fantastik” öykü yazabiliriz. Adı “Mısırın Dansı” olabilir.

NOT: Bu öykü Thomas Tyrayon’un “ÖÇ” adlı romanından esinlenerek yazılmıştır.

Ayşegül Kanat

25.10 1999/ANKARA